1960 Gaziantep doğumlu Ahmet Ümit, yedi kardeşin en küçüğüdür. Babası kilim tüccarı, annesi ise terzidir. Lise hayatına Gaziantep Atatürk Lisesi’nde başladı, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde tamamlamladı. 1979 yılında iese İstanbul’a gelerek Marmara Üniversitesi’nin Kamu Yönetimi bölümünde üniversite hayatına başladı. Ayrıca 1985 yılında Moskova Sosyal Bilimler Akademisi'nde eğitim gördü.Ahmet Ümit sözleri, Ahmet Ümit'e ait anlamlı sözler, Ahmet Ümit kitaplarından alıntılar vb. aramaların cevaplarını bu sayfamızda bulabilirsiniz...
Ahmet Ümit Sözleri Kısa ve Öz
Aşk, dünyanın en iyi mazeretiydi..
Hayatın en güzel bencilliğidir aşk.
Kardeşin, kardeşi vurması kabul edilemez.
Ama düşlerin de yaşam gibi bir sonu vardı.
Ölümle yüzleşmek, ölmeyi düşünmekten daha iyidir
İnsanın en zayıf anı, kendini en güçlü hissettiği andır.
Yeryüzünde beni anlayacak tek kişi vardı, o da sendin.
.. elbette umut vardı, hem de hiç yabana atılmayacak bir umut.
Şu yaşadığımız çağda vesveseli olmak için o kadar çok sebep var ki.
Zalimin en büyük başarısı, zulüm ettiklerini kendine benzetmesidir.
Sensizliğin sürekli seni hatırlatmasından bahsediyorum..korkunçtu.
“Ne olacak ki ” diyor hiç umursamadan , ” sanki dışarıda bok mu var ?
Sen oturduğun yerde otur, hak yerini bulsun. Yok öyle şey, dövüşeceğiz…
…sana inanıyorum. İnanmak kefil olmak demektir. Yani sana kefil oluyorum.
Bazen beklemeyi bilmek en büyük erdemdir. Bazen hayatı oluruna bırakmak lazım.
İsyan anları turnusol kağıdı gibidir, bir toplumun hakiki karakterini gösterir.
Ülke ateşler içinde kalmışken, kendi gönül yaranı söndürmenin peşinde koşamazsın.
… ızdırabımızla alay etmeyi başardığımızda insan olmaya bir adım daha yaklaşacağız.
Demek ki sadece seçimlerimiz değil, rastlantılar da belirliyormuş insanın hayatını…
Bunları halletmek yerine baskıya, şiddete başvuruyoruz. Bu, çaresizlik anlamına gelir.
En mühim mücadele, fikirle yapılandır. Şiddet eninde sonunda onu uygulayana dönen bir bumerangdır.
Bu işin macerası olmaz.” dedi yaralı bir ses tonuyla. “hakiki sevda tektir. sonuna kadar da tek kalır.
Vatan düştükçe, bazı insanlar yükseliyor, millet bahtına küserken, bazıları şans atına binmiş koşturuyordu.
Hayat daha güzel olabilirdi. Ah aptal insanlar, ah aymaz insanlar. Mahvedecekler hem kendilerini hem dünyayı…
İlgisi, insanoğlunun musibetliği. insanoğlu o kadar habis bir mahluktur ki, o güzelim sevdayı da mundar etmiştir..
Ve şu da bir gerçek: Amacınız ne kadar yüce olursa olsun, kendi öz çocuğunuza bile zorla hiçbir şey yaptıramazsınız.
Ahmet Ümit Sözleri Uzun ve Anlamlı
Ama tarihin öyle kıymetli bir hafızası vardı ki, bütün hataların, bütün noksanlıkların, bütün basiretsizliklerin kaydını muntazaman tutmaktaydı.Dev bir orkestrayı oluşturan müzisyenler gibiyiz, tek başımıza ahenk sağlamamız imkânsız ama hep birlikte yeri göğü inleten enfes sedalar çıkartmamız mümkün.
Ama biz acıyla yaşamaya alışmışız, değil mi? bir yanımız ağlarken, bir yanımız güler… tabi ne kadar güler, orası belli değil. çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.
Hele vatanın yangın yerine döndüğü bu devirde. insanlar bu kadar mutsuzken, birbirlerini öldürmek için fırsat kolluyorken mesut olmak mümkün mü?
Kazanmaktan çok haklı olmak, güçlünün değil, kaybedenin yanında, mazlumla birlikte olmak. Şimdi tam da öyleydik işte. Ve bu durum huzur veriyordu bana.
Biteviye hayal kırıklıklarına uğrayınca, umut etmeye korkuyor insan. Ama bazen hayat, sen kılını kıpırdatmasan da mutlulukla dolduruyor içini.
Akıl alır gibi değildi, ama bir zamanlar devletin despotluğu karşısında şerefle dövüşenler, bugün yüksek memuriyetlere tırmanmak için birbirlerine düşman oluyorlardı.
Fırtınalı okyanuslardan kurtulup, ölü bir denizde batmayı bekleyen yelkenli gibi çaresiz, öylece kalakalmışken, insan daha iyi değerlendiriyor kendini.
Anlamayacak bir şey yok. ikisi de doğru . yaşın genç , bilmiyorsun, insanoğlu yanlış işlerden keyif alır dört kitabın dördünde birden niye cehennem var zannediyorsun?
İnsanın gönlü geniştir geniş olasına ama sevda kuşu da nazlıdır, öyle her önüne çıkan dala konmaz. Her önüne çıkan dala konana bizde başka ad verirler.
Ey kudretli Tanrım, ne olur vakit geçirmeden al canımı. Ne olur şu güzel ülkenin dağıldığını gösterme bana. Ne olur başka bir şehirde ölmeme müsaade etme.
Ama yaşam belleğimizdeki anıları silmekte çok ustaydı, giderek izler zayıflamaya başladı, bu düşü daha az anımsar oldum. Ta ki penceremin önünden geçen bu kadını görünceye kadar.
İlerleme bir zaman meselesidir aziz kardeşim, eşitlik ve güzelliğin toplumumuzda vazgeçilmez değerler olabilmesi için epeyce zamana ihtiyacımız var.
İnsan, tarihin rüzgârı karşısında, okyanusa düşmüş bir ceviz kabuğu gibidir. Ne kadar şuurlu davranmaya çalışırsa çalışsın, kaderi dalgaların insafına kalmıştır.
… acımasız olan biz değildik, yaşadığımız dünya, yaşadığımız çağ, bütün bir insanlıktı. Biz, bu vicdanını, bu merhametini yitirmiş dünyayı hale yola koymaya çalışıyorduk. Ama bu iş, romanlarda anlatıldığı kadar kolay değildi…
Çünkü yaşadıklarım bana öğretti ki, bu ülkenin asıl meselesi, hep boyun eğmesi, hayır diyememesi, suskunluğu erdem zannetmesi. Üstelik öyle kolayca vazgeçilecek alışkanlıklar değil bunlar. Etimize, kemiğimize işlemiş, tenimize sinmiş, binlerce yılın lanetli mirası…
Olur ya, bu memlekette kocası karısını kıskanır, öldürür; oğlan sever, kızı başkasına verirler, öldürür; baba, sevdiğine kaan kızını orospu oldu diye öldürür; kadın, başkasına dadandı diye kocasını öldürür; abisi erkeklerle konuşuyor diye kız kardeşini öldürür… daha söyleyeyim mi? hepsinin sebebi sevda denen ilettir.
Hep en son görüşmemizdeki an geliyordu gözlerimin önüne .’Yaşlanmışsın,’ deyişini hatırlıyordum… Ama annem yanılıyordu, o zaman değil asıl şimdi yaşlanmıştım, onu kaybedince, onun tükenmiş, incecik bedenini şu toprağın altına gömünce. Evet, o zaman yaşlanmıştım işte. Çünkü anneler ölmeden çocuklar büyümezdi.
Başka bir insanın bedenine bakarak nasıl büyük bir mutluluk duyulabilir ki? Zaten bütün yaşamınızı bir tek insana bağlamanızı, o size güldüğünde mutlu olmanızı, sizi görmezden geldiğinde kahrolmanızı da anlayabilmiş değilim. Yaşam o kadar zengin, o kadar güzel, o kadar fazla ilgi alanıyla dolu ki, bir insanın mutluluğunu bir başka insanın davranışlarıyla sınırlaması bana çok saçma geliyor…
O kadar genç, o kadar tecrübesiz, o kadar iyimserdim ki, tarihin, gönlümüze göre akacağına inanıyordum. Elbette olmadı, elbette duvara tosladım. Çünkü tarihin vicdanı yoktu. Çünkü tarih insanları düşünmezdi. Ne insanları, ne aşklarını ne de hayatlarını. Biz, ona yön vermeye çabalasak da, o kendi kafasına göre akmayı sürdürürdü. Ülke parçalanmış, milletler yok olmuş, şehirler yağmalanmış, insanlar katledilmiş hiç umrunda olmazdı!
